Drop Down MenusCSS Drop Down MenuPure CSS Dropdown Menu

4 Aralık 2012 Salı

Lihtenştayn


Yalnızca Türkiye halkının değil, Avrupalıların da adını sanını duymadığına bizzat tanık olduğum minicik ülke Lihtenştayn’dayım. Ülke derken hicap duyuyorum. 160 kilometrelik yüzölçümü ile Manyas Gölü’nün kapladığı kadar bir alan kaplıyor. Nüfusu 35 bin dolaylarında. Vatikan, Monako, San Marino, Malta ve Andorra ile birlikte Avrupa’nın 6 mikrodevletinden biri. İsviçre ve Avusturya arasına sıkışmış, denize kıyısı olmayan bir kasaba. Pardon ülke! Yönetim biçimi: anayasal prenslik!

Peki Lihtenştayn'a nasıl gidilir? Lihtenştayn’da havalimanı yok tahmin edebileceğiniz gibi. Demiryolu ise ülkeye gelebilmek için çok tercih edilmeyen bir seçenek. Avusturya’nın Feldkirch kentinden günde birkaç tren kalkıyor. İsviçre üzerinden geliyorsanız şayet, Sargans’tan daha sık aralıklarla tren bulma şansınız var. Ancak ülkeyi komşularına bağlayan en yaygın araç otobüsler. Her yerde vızır vızır işleyen otobüsler görmeniz mümkün. Ülkelerarası belediye otobüsü işletiliyor bir nevi!  

Lihtenştayn’ın küçüklüğü insanı hayrete düşürüyor. Güney yönünden kendi aracımızla ülkeye giriş yaptık. Çok geçmeden başkent Vaduz’a vardık. Zaten ülke öylesine küçük ki boydan boya arabayla geçmek isteseniz gideceğiniz yol hepi topu 30 kilometre bile değil. Yol üstünde birkaç yapı görmeye başlıyoruz, şehre girmiş olmalıyız. Çok geçmeden bir katedral çıkıyor karşımıza. Anlıyoruz ki merkeze vardık. Hemen aracımızı bir kenara çekip keşfe başlıyoruz. Ülkenin en büyük mabedinden başlıyoruz ziyarete. İçerinin sadeliği can sıkıcı. Başkentin en büyük kilisesi hiç bu kadar sade olur mu? Fotoğraf bile çekmeden çıktık sanırım. O kadar büyük bir fiyaskoydu ki…

St. Florin Katedrali, Vaduz

Katedrali bırakıp görecek yeni şeyler aramaya koyulduk. Üzerinde bulunduğumuz cadde, zaten şehrin kalbinin burada attığını söyler gibiydi. Fazla düşünmeden yolu takip edip yürüyoruz. Hemen sağda, katedralin yanıbaşında Hükûmet Binası var. Onun da yanıbaşında yeni inşa edilmiş, Parlamento Binası var. Şehir öylesine küçük ki, her şey katar gibi birbiri ardına dizilmiş. Hemen onun yanıbaşında ise Landesmuseum dedikleri ulusal müzelerini bulacaksınız. İçeride Lihtenştayn’ın kültürel ve ulusal değerlerinden örnekler teşhir ediliyor. Girişler oldukça uygun ve yanlış anımsamıyorsam 20.00’ye kadar açık. Lihtenştaynlılar oldukça çalışkan!

Hükûmet ve Parlamento binaları

Müzeden çıkıp devam ettiğinizde, bu kez Liechtenstein Center ile karşılaşacaksınız. Ülkeyle ilgili kartpostal, pul, hediyelik, magnet, harita ve turistik bilgilere buradan ulaşıyorsunuz. Özellikle filateli meraklılarının gözünde çok makbul olan Lihtenştayn posta pullarını burada bulabilirsiniz. Eğer pul koleksiyonu yapan bir tanıdığınız varsa buradan alacağınız bir paket pul ile onu çok mutlu edebilirsiniz. Ben de değer verdiğim tüm dostlarıma ve aileme Lihtenştayn’dan kart attım. İtalya’dan, İspanya’dan, İngiltere’den emin olun herkes kart atabilir ve alabilir. Ama Lihtenştayn gibi bit yerden kart atmak da, kart almak da bence bir ayrıcalık! Siz de unutmayın! Pul başına yaklaşık 1 avro gibi bir fiyat ödedik. Postane hemen karşıda, doğruca gidip postalıyorsunuz. Postane de yanılmıyorsam 19.00’a kadar açıktı. Lihtenştaynlıların çalışkan insanlar olduğunu söylemiştim! (Yurtdışından kart atmakla ilgili rehber niteliğindeki yazımı okumak için bir tık lütfen!)

Şehrin ana aksı boyunca ilerlemeye devam ediyoruz. Vardığımız yer Städtle dedikleri anacadde. Dükkânların, mağazaların, restoranların olduğu çağdaş görünümlü bir yer. Belediye binası ve Kunstmuseum dedikleri çağdaş sanat müzesi de bu cadde üstünde. Genelde geçici sergilere evsahipliği yapıyormuş. Bunun yanında Lihtenştayn Prensi’nin özel koleksiyonundan nadide eserler de bu müzede sergileniyor. Biz girmemeyi tercih ettik.

Elimdeki kâğıt Lihtenştayn haritası ve haritada evler bile görünüyor :)

Aslına bakarsanız Lihtenştayn bundan ibaret. Lihtenştayn'da görecek pek fazla şey olduğu söylenemez. Geri kalan her yer ev, tarla ve bağ. Ülkenin başkenti Vaduz olsa da, en büyük kenti Schaan. Schaan’da görülecek bir şeyler vardır umuduyla atlayıp gidiyoruz; ancak yerleşimden başka bir şey yok maalesef. Unutmadan bahsedeyim, neredeyse her başınızı kaldırdığınızda gözünüze çarpan tepedeki o güzel şato, ziyarete açık değil; zira Lihtenştayn Prensi hâlihazırda o şatoda yaşıyor.  Yanına kadar çıkıp, çevresinde dolaşmak mümkünmüş ama madem ziyarete kapalıymış, çıkmak hiç içimizden gelmedi. İllâ ki şato görmek isterseniz, Balzers köyünün ortayerinde bir yükselti üzerine inşa edilmiş eski ve yalın bir şato bulunuyor. Uzaktan gözümüze çok sade geldiği için, buraya da girmek istemedik. Böylece Lihtenştayn gezimizi sonlandırdık. Ülkede konaklama ateş pahası olduğu için hava kararır kararmaz arabamıza atlayıp bir sonraki durağımıza doğru yola koyulduk. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder