Drop Down MenusCSS Drop Down MenuPure CSS Dropdown Menu

21 Mayıs 2014 Çarşamba

Yûşâ Tepesi

Yûşâ Tepesi ve Hz. Yûşâ Türbesi, İstanbul’un en kutsal mekânlarından biri. İstanbul’un Anadolu Yakası’nda, Beykoz ilçesine bağlı Anadolukavağı mahallesinde bulunuyor. Türbenin bulunduğu tepeyi özellikle ziyaret edenler bulunduğu gibi, Anadolukavağı’na giderken uğrayanlar da var.

Hz. Yûşâ Kabri' girişindeki 1892 tarihli beyit 
Hz. Yûşâ’nın, İsrailoğullarına gönderilen 4 büyük peygamberden biri olduğuna inanılıyor. Kuran-ı Kerim’de adı geçen peygamberlerden. Yalnızca Müslümanların değil, Hıristiyan ve Musevilerin de peygamberi. Musa peygamberle aynı dönemde yaşamışlar. Rivayete göre Hz. Musa ve Yûşâ birlikte Mecmeul Bahreyn’e (İki Denizin Birleştiği Yer, yani Boğaziçi’ne) gelmişler. Daha sonra Hz. Musa ölünce kendisine peygamberlik görevi verilmiş. Burada öldüğü için bu tepeye gömülmüş.  Anadolukavağı’ndaki bu yatır dışında, dünyada Yûşâ peygamberle ilişkilendirilen iki yer daha var. Biri Gaziantep’te, diğeri Filistin’de.

Tarihî kaynaklara bakıldığında, buraya Hıristiyanlık öncesinde de kutsallık atfedildiği anlaşılıyormuş. İlk önceleri Zeus’un adına bir tapınak varken, Bizans döneminde Hıristiyanlığın kabulünden sonra burası bir kiliseye çevrilmiş. Kilise bir depremde yıkılınca Osmanlılar döneminde yerine bir mescit yapılmış.

Hz. Yûşâ Camii (Fotoğraf: galpay)
Tepenin peygamber makamı olarak nam salması ise daha yakın bir tarihe dayanıyor. Rivayete göre Kanuni Sultan Süleyman’ın sütkardeşi ve aynı zamanda İstanbul’un ulularından olan Yahya Efendi, bir gece rüyasında Yûşâ Peygamberi görmüş. Hz. Yûşâ, yerini belirterek, Yahya Efendi’yi ziyaretine çağırmış. Yaşadığı dönemde bilgisiyle rakipsiz olan Yahya Efendi, Yûşâ peygamberin makamının Filistin’de olduğunu bildiğinden, çok şaşırmakla birlikte rüyasına kulak asmamış. Ertesi gece aynı düşü ikinci kez görmüş. Şaşkınlığı daha da artmakla birlikte, yine “rüyayla amel olmaz” diyerek bir şey yapmamış. Bir sonraki gece aynı düş üçüncü kez yinelenince kalkıp söylenen mekâna gitmiş ve bölge insanına sorular sorarak işin iç yüzünü anlamaya çalışmış. Bir çoban, 10 yıldır orada sürü otlattığını söylemiş ve bir nokta göstermiş. Gösterdiği noktada pek leziz ve gür otlar bulunmasına rağmen koyunlar o noktaya gelince ilerlemez; o noktanın iki yanından geçer gider; daha sonra gösterdiği bir başka noktada yine birleşirlermiş. Bunun üzerine Yahya Efendi, çobanın belirlediği noktaların etrafını çevirmiş ve Yûşâ peygamberin makamının burası olduğuna karar vermiş. Çobanın gösterdiği o ilk ve son noktanın arası yaklaşık 17 metre. Yani Hz. Yûşâ’nın ünlü kabrinin boyu kadar.

Hz. Yûşâ'nın ünlü 17 metrelik kabri (Fotoğraf: galpay)
Yatırın peygamber kabri olduğu inancı, genellikle Yahya Efendi’nin bu manevî keşfi ile ilişkilendirilse de, mezarın boyutuyla ilgili rivayetler daha da çeşitli. Bir rivayete göre mezar, peygamberin şahsına duyulan saygıdan dolayı özellikle büyük yapılmış; bir başka rivayete göre zâtın yattığı yer tam bilinmediği için, üç aşağı beş yukarı isabet eder düşüncesiyle kasten büyük tutulmuş; son rivayete göre burada Hıristiyanlık öncesi dönemde devler yaşadığına ve burada bir dev mezarı olduğuna inanılırmış. Daha sonra Hıristiyanlığın doğuşu ile bu inanış biraz değişmiş, İslamiyet’in doğuşuyla da İslam inancına harmanlanmış.

Ayrıntılar her ne olursa olsun, bugün Hz. Yûşâ’nın kabri İstanbul’un en kutsal yerlerinden biri olarak kabul görüyor. Üsküdar’daki Aziz Mahmut Hüdayi Hazretleri, Sarıyer’deki Tellibaba ve Başiktaş’taki Yahya Efendi yatırlarıyla birlikte Hz. Yûşâ İstanbul’un en ulu 4 evliyası arasında sayılıyor. Kimileri, bu dört uluların İstanbul şehrini kazalardan, belalardan, afet ve salgınlardan koruduğuna inanırken, kimi de denizci ve balıkçıların dostu olduğunu söylüyor.

Hazirede çoğunlukla türbedarlar gömülü
Sanıyorum ki, peygamber olduğu sanıldığından içlerinde en kıdemlileri Hz. Yûşâ olarak görülüyor. Çünkü yatır yılın her günü ziyaretçi akınına uğruyor. Bilhassa cumaları, üç aylarda, Ramazan’da, kandillerde, kandil arifelerinde, bayramlarda ve bayram arifelerinde ziyaretçi sayısı daha da artıyor.

Belediye ve müftülük yatır çevresini titizlikle düzenlemiş. Yatıra çıkan yol genişletilmiş, çok sayıda park yeri inşa edilmiş, kabir, kabrin yanındaki cami, seyir terası ve meydan yenilenerek turizme kazandırılmış. Daha ziyade yerli turistlerin akın ettiği türbeye, yabancı turist olarak en çok Araplar geliyor.

Şimdi Yûşâ Tepesi’ne nasıl gidileceğini anlatayım. Tepe, Beykoz’un Tokatköy ve Anadolukavağı semtleri arasında yer alıyor. Özel araçla gitmek bir seçenek. Sahilden ya da Kavacık Kavşağı’ndan Yeni Riva Yolu’na bağlanarak gidebilirsiniz. Anadolukavağı ya da kahverengi Hz. Yûşâ Tepesi tabelalarını izlemelisiniz.
Peki benim gibi arabası olmayanlar bu mekânı nasıl ziyaret edebilir? Toplutaşıma araçları buraya gelebilmek için bir diğer seçenek.
  •  Üsküdar (15) veya Kadıköy’den (15BK) otobüse binerek Beykoz’a gidin. Beykoz’da 15A’lara binebilirsiniz. Yûşâ Tepesi durağında ineceksiniz
  • Kacavık Köprüsü’nden geçen herhangi bir otobüse binin. İkinci Köprü’yü kullanan otobüslerin neredeyse hepsi bu duraktan geçer. İndiğiniz zaman üstgeçitten üstyola çıkın ve 15A’lara binin.
15A (Kavacık-Anadolukavağı) otobüsleri gün içinde iki yönden de her otuz dakikada bir kalkıyor. Kaçırırsanız bir sonrakini beklemek zorundasınız. 15A’lar dışında başka otobüs ya da minibüs yok. Kavacık-Yûşâ Tepesi arası yaklaşık 40-45 dk sürüyor.

Hz. Yûşâ'yla ilgili Müftülüğün bilgilendirme yazısı
Otobüsler sizi tepenin altındaki yolda bırakıyor. Yukarı çıkmak için tek yol tabana kuvvet! Ziyaretçiler genelde belediyelerin özel gezi otobüsleriyle getirdiği kadınlar. Bazı hanımlar toplaşıp minibüs kiralayarak da gelebiliyor. Tabii onlar tepeye kadar araçla çıkabiliyor. Eğer araçlarında boş yer varsa el işareti yapmanız durumunda sizi hayrına yukarı çıkarmayı kabul edebilirler. İnmesi olmasa da, çıkması biraz yorucu. Özellikle yaz günlerinde tempoyu iyi ayarlayamazsanız terlemeniz işten bile değil. Bu nedenle yukarı çıkan bir arabaya ya da otobüse el kaldırarak şansınızı denemek mantıklı.

Yukarı da çıktıysanız sıra girişe gelmiş demektir. Bunun için iki yol izleyebilirsiniz. Birincisi sağdaki cami girişinden girmek. Kısa bir ağaçlıktan geçip cami tuvaletleri ve şadırvanının yanın geliyorsunuz. İbadet etmeyi düşünüyorsanız burada abdest alabilirsiniz. Ardından çıkıp camiye girebilirsiniz. Cami tarihî bir mekân olmakla birlikte oldukça sade tasarlanmış. Türbenin yanında şu an kullanılan cami, Sadrazam 28. Çelebizade Mehmet Sait Paşa tarafından 1755’te yaptırılmış. O zamanlar dahi öylesine çok ziyaretçisi olurmuş ki, 3. Selim (1789- 1808) döneminde bir süre, izdiham yaşanmasın diye burada mevlit okunması bile yasaklanmış.

Caminin hemen arkasındaysa tepenin o eşsiz manzarasını sunan seyir terası bulunuyor. Burası tıklım tıklım. Taş zeminde piknik yapan hanımlar mı istersiniz, oyun oynayan çocuklar mı, Kuran-ı Kerim okuyan insanlar mı… Manzara insanı tutsak ediyor. Ayrılmak öyle zor ki… Önce karşı kıyının neresi olduğunu anlamakta zorlanıyorsunuz. Boğaz’a görmeye alışık olmadığımız bir noktadan bakıyoruz çünkü. Karşı kıyının Avrupa mı Anadolu mu olduğunu tartışanlar vardı hattâ. Tarabya Oteli’nden kıyıyı göz takibine alıp, semtleri sıralayınca anladık ki Rumelikavağı’na bakıyoruz. Anadolukavağı’nın Avrupa’daki kardeşi…

Yûşâ Tepesi'nin nefes kesen manzarası (Fotoğraf: Banucan)
Seyir terasından çıkınca tepenin asıl sahibine gidiyoruz. Hz. Yûşâ’nın kabrinin bulunduğu hazire, duvarlarla çevrilmiş, sınırlı sayıda ziyaretçi alabilecek bir yer. Güzel planlanmış bir sistem var. Yanyana iki kapı yapılmış. Sağ kapıdan giren ziyaretçiler, kabri çepeçevre dolaşarak sol kapıdan çıkıyorlar. Kimileri dilek diliyor, kimileri içinden bir dua okuyor, kimileri de uzun dakikalar boyunca Kuran-ı Kerim okuyor.

Her telden insan var. Köylüsü de kentlisi de. Özellikle modern giyimli hanımların çokluğu dikkat çekiyor. Gençlerin sayısı da bir hayli fazla. Giderken yaşlı teyzelerin arasında çok göze batacağımızı düşünmüştük hâlbuki. Düğünlerin yoğunlaştığı yaz döneminde sık sık gelin ve sünnet çocuğu ziyaretleri de gerçekleştiriliyor Yûşâ Tepesi’ne. Gün oluyormuş, park yerleri yetersiz kalıyormuş.

Elbette manzara izlemek için gelen ziyaretçiler de var ama Yûşâ Tepesi’nin ziyaretçileri genelde ibadet için orada. Kimseden bir kötülük gelmeyeceği, herkesin belli bir amaç için orada olduğu çok belli. Okunduktan sonra başkaları da yararlansın diye ortalığa bırakılan Yasin-i Şerifler, dağıtılan lokumlar, akide şekerleri, piknikçilerin ikramı börekler, çörekler… Tepeye inerken ve çıkarken hiç tanımadığınız insanların size arabalarını açması, hiç tanımadığınız, belki de bir daha hiç göremeyeceğiniz insanlarla ahbaplık kurmak, sohbet etmek, birlikte dua etmek ve dertleşmek İstanbul’da artık yalnızca bu tepede yaşayan şeylermiş gibi görünüyor.  
Dükkânlar

Kabrin bulunduğu avludan çıkınca panayır yeri gibi bir alanla karşılaşıyorsunuz. Tespih, başörtüsü, seccade, Kuran-ı Kerim gibi dinî şeyler satan dükkânların yanında, yerli köylülerin yetiştirdiği organik köy ürünleri, ev yapımı poğaçalar, börekler, gözlemeler ve ayranlar satan yerler de var.

İnsanlar genelde bu mütevazı lezzetlere burun kıvırıyor. Ama şehirde bir bardak kahveye 10 lira vermekten rahatsız olmuyor. Bu derme çatma dükkânlardan alacağınız bir kuru köy ekmeği ya da içeceğiniz bir bardak çay o köylüler için çok şey ifade ediyor.

Tepeden inişinizi otobüsün Yûşâ Tepesi durağından geçiş vaktine denk getirmeye çalışın. Durağın karşısındaki kafeden söylediklerine göre genelde otobüs oradan çeyrek geçe ve çeyrek kalalarda geçermiş. Ama hiç belli olmuyor, bizim beklediğimiz otobüs tam 6 dakika erken geldi. Eğer otobüsün gelmesine daha çok varsa, bu dediğim kafede bir çay içebilirsiniz. Beklerken gördük ki, tavukları ve mantarı pek meşhur. Belki denemek istersiniz.

Eğer Beykoz yönünden geldiyseniz ve vaktiniz varsa mutlaka Anadolukavağı’na da uğrayın. Yûşâ Tepesi’yle Anadolukavağı arası yaklaşık 4 km. Yokuş aşağı bir yol olmasına rağmen, orman içinden geçtiği için biraz ıssız. Yollar da biraz virajlı. Olası trafik kazalarını göz önünde bulundurursak yürümemekte fayda var. Otobüsle 10 dakikalık bir yol.


Anadolukavağı’na gerçekleştirdiğim geziyle ilgili yazıma şuraya tıklayarak ulaşabilirsiniz.               

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder