Drop Down MenusCSS Drop Down MenuPure CSS Dropdown Menu

1 Haziran 2014 Pazar

Bellagio

Bellagio, İtalya’nın kuzeyinde, Lombardiya bölgesinde yer alan küçük bir kasaba. Ters bir Y harfini andıran Como Gölü’nin tam orta noktasında, bir burunda yer alıyor. Ulaşması biraz dert ama eğer siz de benim gibi gölleri, göl kıyısındaki yerleşim yerlerini ve yeşil doğayı seven biriyseniz mutlaka Bellagio’yu görmelisiniz.

Milano’ya gelen hemen herkes, denizsiz Milano’nun sayfiye yeri niteliğindeki Como Gölü’nü mutlaka görür. Como Gölü’nün İncisi diyorlar Bellagio’ya. Como Gölü’nün kıyısındaki en büyük kentler Como ve Lecco. İkisi de birer il merkezi ve siz Bellagio’ya her ikisi üzerinden de ulaşabilirsiniz. Lecco’dan günde yalnızca birkaç tekne kalkıyor ama otobüs kullanma şansınız da var. Como’ya göre karayolu daha kısa olduğu için Lecco’dan Bellagio’ya otobüsü öncelikle tercih edebilirsiniz.  Como’dan ise tekneler daha sık kalkmakla birlikte fiyatlar biraz uçuk. 10,50 avro gibi bir fiyatı vardı yanılmıyorsam. Dilenci vapuru gibi kıyıdaki bütün köylere uğradığı için Como’dan Bellagio’ya varması 2 saat sürüyor yaklaşık olarak. Tekneyle yolculuk etmek çok güzel manzaralar sunuyor olmalı ama biz Como’ya kadar özel araçla geldiğimiz için, Bellagio’ya da özel araçla devam etmeye karar verdik.
 
Bellagio, ters Y şeklindeki Como Gölü'nün ortasında yer alıyor*
Bellagio epeyce küçük bir yer olduğundan ve fazlasıyla sapa bir noktada bulunduğundan, demiryolu ulaşımı yok. Ya karayoluyla tehlikeli ve pek keskin dönüşleri olan dar dağ yollarını kullanacaksınız; ya da tekneleri. Araçla giderken, biraz da bölgenin yabancısı olduğumuz için ziyadesiyle tedirgin olduk. Yollarda çok keskin dönüşler var. Yer yer uçurumların yanıbaşından geçiyorsunuz. Yollar dar mı dar. İki araç yan yana geçerken biri yol vermek zorunda kalıyor bazen. Tabii bu durumda hız da yapılamıyor. 30 kilometrelik yolu yaklaşık 1 saatte alarak Bellagio’ya varıyoruz.

Aracımızı iskelenin hemen arkasındaki açık otoparka bırakıp yürümeye başlıyoruz. Burası da fazlasıyla gösterişli bir yer. Binalar çok şık ve bakımlı. Binaların altında kafeler, restoranlar var. Sahil kısmında açıkhavaya da masa ve sandalyeler koyulmuş ama günün bu saatinde hepsi boş. Herhalde tekne iskeleye uğrayıp –çoğunluğu turist olan- yolcularını bırakınca biraz şenlenir etraf.

Bellagio'nun şirin sokakları
Sahil boyunca yürüdüğümüz cadde bitince, bir binanın altına açılmış geçitten geçerek Giuseppe Mazzini Meydanı’na varıyoruz. Buradaki restoran ve dükkânlar çok güzel. Durmayıp devam ediyoruz. Bellagio’ya manzara izlemek için geldik. Yemek için Como’ya geri döneceğiz çünkü. Derken yol hafiften kıvrılmaya de dikleşmeye başlıyor.

Villaların arasındaki daracık yollardan geçerek, varmak istediğimiz yere, burnun en uç noktasına varıyoruz. Burada ufak bir çekek yeri ve balıkçı sığınağı var. Taştan yapılma şık bir mendirek bulunuyor. Ucunda seyir yeri var. Bellagio’da en sevdiğim yer burası oldu. Fotoğraf çektikten sonra biraz dinleniyor ve gerisin geri yürümeye başlıyoruz.

Burunun en uç noktasındaki seyir terası

Balıkçı barınağı ve taş mendirek
Bellagio çok dağınık. Yerleşim bir yerde yoğunlaşmış değil. Burnun sağ kıyılarında da mahalleler var. Aldığımız broşürde tüm mahalleleri dolaşan 2 saatlik bir yürüyüş rotası önerilmiş ama biz bunu yapmayacağız. Arabamıza atlayıp buraları araçla geçeceğiz –görülmeye değer bir şey varsa durmak koşuluyla!

Geri dönüşte aynı sokaklardan geçmeyip, ara sokaklara saptık. Merdivenli, çok şirin, dar sokaklar vardı. Bellagio’nun da çok zengin bir yer olduğunu söylemiştim. Bu küçük kasabada bile ünlü ve lüks İtalyan markalarının mağazaları var. Yöresel ürünler satan dükkânların vitrinlerinde kurabiyeler ve İtalya’nın meşhur limon likörleri limoncellolar sıra sıra dizilmiş. Yemeği Como’da yiyecektik ama evyapımı kurabiyelere karşı koyamayıp birer tane aldık. Değişik değişik evler, villalar, kilise ve sokaklar görerek aracımızı bıraktığımız yere geldik.
 
Bellagio'nun apartmanları
Kasabanın çok hoş bir dokusu olmakla birlikte, çok çarpıcı “aman Allahım!” dedirtecek güzellikte bir eseri yoktu –burundaki manzara dışında. Arabamızla kasabanın diğer uzak mahallelerinden de geçtik. Görülmeye değer bir şey varsa duracaktık fakat bizi durduracak bir şeye rastlamadık. Yol üstünde ufak bir kilise ve zeytin ağaçları gördük. Ben yanlış mı gördüm acaba diye tereddüt ettimse de bulunduğumuz mahallenin adının Oliverio (Zeytinlik) olduğunu görünce emin oldum. Sonra eve varınca bu iklimde zeytin nasıl yetişir diye İnternete bakınca gördüm ki, burası Avrupa’da zeytin yetiştirilen en kuzey noktaymış. Şaştım kaldım!    


Bellagio’da bir de Denizcilik Âletleri Müzesi (Museo degli Strumenti per la Navigazione) varmış elimizdeki broşürün söylediğine göre fakat biz girmedik. Bellagio’da geçirdiğimiz vakit hepi topu 2 saatti. Bizim bolca vaktimiz olduğu için gezimize dâhil ettik. Fakat turistik olarak mutlaka görülmesi gereken bir yer değil. Size sunacağı, daha ziyade doğal güzellik. Ama eğer aradığınız buysa, mutlaka uğrayın! 

San Giacomo Kilisesi

"Dar" sıfatını sonuna kadar hak eden sokaklar

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder