Yalnızca yurtdışında
gezmeyi değil, kendi yaşadığım şehirde yabancı bir turist gibi dolaşmayı da çok
seviyorum. Her gün geçtiğim ya da sıkça ziyaret ettiğim semtlere bir yabancı
gözüyle bakmaktan oldum olası çok zevk almışımdır. Yaşadığımız şehir, İstanbul
gibi bir engin de olsa, gün geliyor gidecek yer bulamıyor; sürekli gittiğimiz
yerlerden sıkılıyoruz. Bu nedenle blog’ta arada sırada şehiriçi kaçamaklar
yapabileceğimiz yerleri de yazıyorum. Bu yazıda, sık sık gittiğim ve gitmekten
hiç sıkılmadığım bir semti, Yeşilköy’ü yazacağım.
Ulaşım
|
Bakırköy İDO yakınındaki Cevizlik durağı |
Yeşilköylü arkadaşım
Mişelin’in davetine icabet etmek üzere Özlem Kadıköy’den, Tara Şişli’den, Lena
Yeşilyurt’tan ben Samatya’dan çıktık yola… Gördüğünüz gibi uzaklık Yeşilköy’e
gelmek için bahane değil. Anadolu Yakası’ndan geliyorsanız, Bostancı ya da Kadıköy’den
İDO’nun denizotobüslerine binip Bakırköy’e gelmenizi öneririm. Yolculuk Bostancı’dan
40 dk, Kadıköy’den 20 dk sürüyor ve oldukça konforlu. İstanbulkart
kullanırsanız 2014 yılı itibarıyla biletler tam 5,20 TL, indirimli 3,15 TL. Tek kullanımlık jetonsa pek
kârlı sayılmaz: 7,5 TL. Bakırköy Cezayirli Hasan Paşa İskelesi’nde indiğiniz
zaman üstgeçitten karşıya geçiyorsunuz ve duraktan (Cevizlik durağı) otobüslere
biniyorsunuz. Şu an Marmaray inşaatı nedeniyle trenler işlemediği için
demiryoluna alternatif olarak işletilen BN1, BN2, BN3 kodlu otobüs hatlarının hepsine
binebilirsiniz. 3 durak gidip, Hava Müzesi durağında ineceksiniz. Karşıya geçip
şu an kapalı olan Yeşilköy tren istasyonunun içinden Yeşilköy’e gireceksiniz.
Biraz karışık gibi görünse de özellikle Marmaray açılınca tüm bu aktarmalara
gerek kalmadan Yeşilköy’e kolaylıkla gelebileceksiniz.
BN1, BN2, ve BN3 hatları
dışında Yeşilköy’e Taksim’den (72T), Eminönü’nden (81) ve Yenibosna’dan (73Y) kodlu
otobüslerle de gelebilirsiniz. Ayrıca Taksim’den sarı dolmuşlar kalkıyor. 5 TL’lik bir ücretle trafik yoksa 25 dk gibi kısa bir sürede Yeşilköy’de
olabiliyorsunuz. Tabii Yeşilköy’e Bakırköy merkezden minibüs seferleri de var.
Özel aracınız varsa İstanbul’un en güzel caddelerinden biri olan Sahilyolu’nu
(Kennedy Caddesi) seyrede seyrede gelmek de bir seçenek…
Yeşilköy'de ne yapılır?
|
Bu tarihî evin çok acıklı bir hikâyesi varmış |
Yeşilköy’e gelmek kolay.
Peki Yeşilköy’de ne yapılır, ne görülür, ne yenir… Bunları anlatayım ki siz de
İstanbul’un en sakin en güzel semtlerinden birini keşfedebilin! Herkesçe malûm
olduğu üzere, Yeşilköy demek Havalimanı demek İstanbullular için. Atatürk
Havalimanı’nın hemen altında kalan, tarihî dokusunu az da olsa korumayı
başarabilmiş, canlı bir çarşısı olan, İstanbul’un içinde, İstanbul’dan da bir o
kadar kopuk bir semt Yeşilköy. Adı gibi bir köymüş aslında eskiden Yeşilköy.
Yerlileri genelde Rumlar ve Ermenilermiş. Rumca eski adı Ayastefanos’ken (Aziz
Stefanos), Cumhuriyet’le birlikte başlayan millîleşme furyasından nasibini
almış ve Yeşilköy oluvermiş. Bir rivayete göre semtin yeni isim babası ünlü
yazar Halit Ziya Uşakligil’miş. Uşakligil, Yeşilköy’de bir köşk yaptırıp uzun
yıllar yaşamış burada. Adı bugün parklara caddelere verilmiş semtte.
Yeşilköy’ün doğusunda Yeşilyurt,
batısında Florya var. Kuzeyi havalimanıyla, güneyi Marmara Denizi’yle sınırlı.
Yeşilköy’de görülmesi gereken yerlerin başında Hava Kuvvetleri Müzesi, kısa
adıyla Havacılık Müzesi bulunuyor. Çocukluğumda annemler de getirmişti,
hatırlıyorum. Müze; pazartesi ve salı günleri hariç, haftaiçi 09.00-16.00,
haftasonları ve tatil günleri 09.00-17.00 saatleri arası ziyaret
edilebiliyor. Öğrencilere giriş ücretsiz. Tam bilet 6 TL. Yalnız garip kurallar
vardı. Yanınızda fotoğraf makinesi varsa ayrıca ücret talep ediliyor ama ne
hikmetse kameralı cep telefonlarına bir şey denmiyor. Müzede açık alanda ve
hangarlarda olmak üzere çok sayıda gerçek uçak sergileniyor. Türk Havacılığı’yla
ilgili ne varsa bu müzede!
Yeşilköy’de hâlâ tarihî
köşklere rastlayabiliyorsunuz. Havalimanı’na yakın olduğu için yüksek yapılara
izin yok. Belki de bu yüzden korumuştur Yeşilköy tarihî dokusunu? Her köşe
başında bir ahşap köşk! Bizi ağırlayan Mişelinlerin evi de böyleydi. Yüksek
tavanlı,dar pencereli, iki katlı sıcacık bir ev! Sohbet, muhabbet ve bolca
yemekli muhteşem bir gün geçirdik. Annesi, ablası ve kuzeniyle birlikte bizim
için hazırladıkları envaiçeşit börek, çörek, tatlı, pasta, kurabiye ve salatayı
burada anlatsam yürekler dayanmaz! O yüzden iyisi mi susayım, size dışarıda
gidebileceğiniz birkaç mekândan söz edeyim.
|
Yeşilköy'ün meyhaneler sokağı (Çamözü Sk.) |
Yeşilköy’de, ünü İstanbul’a
yayılmış pek çok mekân bulunuyor. Gerçi yazılarımda mekân adı vermekten
kaçınıyorum ama burası Yeşilköy’le özdeşleşmiş bir yer olduğu için adını anmakta
bir sakınca yok. Daha önce birçok kez gittiğim Dürümcü Baba, Yeşilköy’ün en
ünlü yerlerinden. Biz de akşam yemeğimizi burada yiyecektik ama arkadaşımın
evindeki ziyafetten sonra su bile içmeye yerimiz kalmadığı için bu kez Dürümcü
Baba’ya gitmedik. Siz mutlaka uğrayın! Dürümlerinin yanısıra çikolatalı
künefeleri de pek ünlü. İstasyon Caddesi’nin paralelinde Ümraniye Bostanı
Sokağı’nda bulunuyor.
Biraz tarih!
Sokak adından bahsetmişken,
Yeşilköy sokaklarının adlarını çok beğendiğimi ve ilginç bulduğumu
söylemeliyim: Andelip Sokağı, Endaze Sokağı, Serbesti Caddesi, Yeşilzeytin Sokağı,
Tayyareci Nuri Sokağı, Sübyan Mektebi Sokağı, Dr. Kalangos Sokağı, Naima Sokağı, Mirasyedi Sokağı, Gülibrişim Sokağı… Bu sonuncusu arkadaşım Tara’nın da dikatini çekmiş! Ama hepsinin
ayrı ayrı bir tarihi olmalı. Keşfetmek size kalmış!
Yeşilköy'ün İstanbul ve Türkiye tarihi açısından önemi büyük. Ünlü Ayastefanos Anlaşması 1878 yılında burada, bugün hâlâ mevcut olan bir köşkte imzalanmış. Anlaşma Osmanlı Devleti açısından ağır koşullar içeren bu anlaşmanın koşullarını merak ediyorsanız, tarih kitaplarına bir göz atarsınız artık! Yeşilköy'ün tarihî önemi bununla da sınırlı değil. Rusya'nın isteği üzerine burada (Aslında Şenlikköy mahallesi sınırları içinde) bir anıt dikilmiş. Osmanlı topraklarında ölen Rus askerlerinin kemiklerinin saklanması için yapılacağı açıklanmışsa da, söylenenlere göre bu anıt aslında Rusya'nın Osmanlı'ya karşı kazandığı savaş zaferini onurlandırmak için dikilmiş. Çok görkemli, çok süslü bir yapı olan bu anıtı Mahmut Şevket Paşa görünce küplere binmiş ve birliğini buraya yönlendirerek anıtı yerle bir etmiş. Anıtın yıkımı Fuat Özkınay tarafından peliküle de alınmış ve hiçbir kopyası günümüze ulaşmayan bu film meğerse Türk sinemasının ilk filmiymiş. Anıtın bulunduğu yer bugün askerî bölge sınırları içinde kaldığı için ziyarete kapalı ve zaten söylediklerine göre anıttan geriye bir taş bile kalmamış!
İlk kez keşfettiğim Yeşilköy
|
Latin (İtalyan) Katolik Kilisesi |
Yeşilköy’ün eski
sakinlerinden Rumlar, artık semti neredeyse tamamen terk etmiş. Ermeni
cemaatiyse hâlâ yoğun olarak yaşıyor semtte. Kiliseleri, okulları, dernekleri
var. Daha önce hiç girmediğim bu yerleri, bu kez arkadaşlarımla birlikte ilk
kez keşfediyorum. Öncelikle, İskele Caddesi’ndeki huzur ve bakımevinin önünden
geçiyoruz. Burada eskiden Yeşilköy’e gelen Hıristiyan din görevlileri kalırmış.
Hemen yanında İtalyan Katolik Kilisesi bulunuyor. Dışarıdan bakıldığında kapalı
gibi görünse de, görünüşe aldanmayın. Hemen yandaki küçük kapıdan içeri
giriliyor. Tabii İtalya’daki, İspanya’daki Katolik kiliselerine kıyasla mimarî
olarak çok sade bir yapı. Ama yine de içindeki heykel ve resimler görülmeye
değer.
Buradan çıkıp, Yeşilköy’ün
ünlü meyhaneler sokağına geçiyoruz. (Gerçek adı Çamözü Sokağı) Dar bir sokak
boyunca sıralanmış balık lokantaları var. Masalar sokaklara taşmış. Özellikle
yaz akşamları eğlence cümbüş eksik olmuyor. Sokağın sol kanadında, meyhaneler
arasına sıkışmış küçücük bir kapı var. Yeşilköy’ün yerlisi arkadaşlarım,
bulabileceğim en güzel rehberler! Hemen masaların arasından süzülüp merdivenlerden
aşağı iniyoruz. Kapıdan girer girmez yüzümüze kiliselere özgü o mum kokusu
çarpıyor. Burası meğerse bir ayazmaymış. Yani Rum Ortodoksların kutsallık
atfettiği bir su kaynağı. Aşağıda bu kutsal suyun aktığı birkaç musluk ve
mumluklar var. İnsanlar burada dilek dileyip dua ediyor; bu sulardan içiyor.
Bizimkiler Ermeni cemaatinden olmasına rağmen yine de mum yaktılar. E ben eksik
kalır mıyım? Ben de dilek tuttum ama tabii ki de söylemem ne olduğunu! (ÇOK
GEZMEYİ DİLEDİ!) Aşağının atmosferi gerçekten değişik ama mekân çok küçük olduğu
için (belki 5 metrekare?) ve içeride mumlar yandığı için biraz havasızlık var.
Biz de 6 kişi olduğumuzdan, fazla kalmadan çıktık yukarı.
|
Ermeni okulunun bahçesinde Ermenice ԲԱՐԻ ԵԿԱՐ (Hoşgeldiniz) yazısı |
Yol üstünde gördüğümüz Aya Stefanos Rum Kilisesi'ne girmek istediysek de kilisenin kapıları kilitli olduğundan içeri
giremedik ama duyduğuma göre içerisi çok güzelmiş. Bu yüzden, bir sonraki durağımız, güzel rehberlerim Mişelin, Lena ve
Jenya’nın ilkokulu oldu. Burası da ilk kez gördüğüm bir mekân olduğu için
etrafımı ilgiyle izledim. Bahçede çocuklar top oynarken, bir kazaya kurban
gitmemek için dikkat ede ede birkaç fotoğraf çektim. Okul bahçesinin duvarına
Türkçe ve Ermenice “hoşgeldiniz” yazmışlar. Arkadaşım Tara hemen nasıl
okunduğunu gösteriyor ve açıklıyor: Pari Yegar,
pari iyi,
yegar gelmek
demekmiş! Ermeni alfabesini oldum olası çok beğenmişimdir. Gürcü alfabesiyle
birlikte en estetik bulduğum alfabelerden biri. Gürcü alfabesini az çok okusam
da, Ermeni alfabesini bir türlü sökemedim. Dedem Batumlu olduğundan az çok
Gürcüce de bilirim hani! (1’DEN 10’A KADAR SAYMAKTAN BAŞKA BİR ŞEY BİLMİYOR!)
|
Surp Stefanos Ermeni Gregoryen Kilisesi |
Okulun hemen yanında
Ermeni Kilisesi var: Surp Stefanos. Surp sözcüğü bizdeki Aziz’in, Rumcadaki Aya’nın
aynısı aslında. Rumca Ayastefanos, Ermenicede olmuş Surp Stefanos! Bu kilisenin
gerek iç dekorasyonunu, gerekse avlusunu çok daha fazla beğendim. Yine onursal
rehberlerimden Tara’nın yardımıyla kilise hakkında birkaç ufak bilgi edindim. Bana
kitabeleri okudu, Ermeni kiliselerinin süslenmesinde heykellere değil,
resimlere yer verildiğini söyledi. İlginç ayrıntılar!
Buradan da çıkınca, artık
ayaklarımız gezmekten hafifçe yorulmaya başlamış; gözlerimiz denizi aramaya
başlamıştı. Doktor Kalangos Sokağı’ndan geçerek bulduğumuz ilk aralıktan sahile
attık kendimizi. Denizin esintisi anında uçurdu yorgunluğumuzu. Florya tarafına
yürürseniz Çiroz Plajı’na varıyorsunuz. Plajın hemen arkasında piknik
yapabileceğiniz yeşil alanlar var. Ama Yeşilköy sahilinin asıl canlı bölümü
Yeşilyurt sahiline doğru olan bölüm. Bu nedenle biz bu yöne doğru yürüyoruz.
Yeşilköy sahili
Çok geçmeden küçük yat ve
teknelerin demirlediği Yeşilköy Marinası görülüyor. Tabii burası Fenerbahçe,
Kalamış ya da Ataköy marinaları kadar büyük ve lüks değil! Ama yine de önünden
geçerken kendine baktırıyor. Yanıbaşında birkaç kumsal daha var. Belediyenin düzenlediği
hakiki kum plajlar. Denizsiz ilçelerde oturan ben ve Tara, “burada oturan
insanların yazlığa gitmesine gerek bile yok” diye konuşurken Yeşilköy’ün
yerlisi olarak Mişelin, Lena ve Jenya bizi aydınlattı. Maalesef yazın plajı
mangalbaşına çevirenler, beyaz donla denize girenler ve kadınları rahatsız eden
bakışlar yüzünden Yeşilköy’de denize girmek imkânsız hâle geliyormuş. Bu nedenle
çoğu Yeşilköylünün Adalar’da ya da İstanbul dışında ayrıca yazlığı var. Ben
Yeşilköy’den hiç denize girmedim ama söylediklerine göre genelde su da kirli
oluyormuş. Hâlbuki vakti zamanında denizinin temizliği yüzünden Atatürk, Dolmabahçe’den
tekneye atlar buralara yüzmeye gelirmiş. Nereden nereye demeden edemiyor insan...
|
Tarihi Yeşilköy Feneri ve Polat R. Hotel |
Sahil boyunca yürümeye
devam ederseniz tarihî Yeşilköy Feneri’ne varıyorsunuz. Yeşilköy önleri sığlık
olduğu için, deniz güvenliğini sağlamak adına 1856’da, Abdülmecit döneminde
yapılmış. Fenere gelmeden hemen önce Yeşilköy’ün ünlü Çınar Oteli, feneri
geçinceyse Yeşilyurt’un ünlü Polat Renaissance Oteli var. Kumarın Türkiye’de
yasal olduğu dönemde, İstanbul’un en ünlü bitirimhanelerinden biri olan Polat’ta
kim bilir kaç ocak sönmüştür? :)
Bunun dışında Yeşilköy
kafe, restoran ve çaybahçeleriyle ünlü. Rönepark herhâlde sadece Yeşilköylülerin
değil, çevre ilçelerde yaşayanlarında bildiği ve mutlaka bir kez geldiği bir
yerdir. Hubble Bubble, Manzara Café, Kırmızı Koltuk, Eleos vb gibi mekânlar da benim
gibi Yeşilköy’ün gediklilerinin bildiği ve sıkça gittiği yerlerden.
İstasyon Caddesi’nin
bitiminde Rum okulunun hemen arkasında Bezmialem Camii ve tarihî Osmanlı
çeşmesi var. Cami yeni yapılmış, adını çeşmeyi yaptıran valide sultandan alıyor.
Yeşilköy’ün asıl tarihî camisi Mecidiye Camii. Gazi Evranos Caddesi’nde
bulunuyor. Bir de ilginçtir, burada Türkmenistan Başkonsolosluğu var. Genelde
başkonsolosluklar Nişantaşı’nda ve Beyoğlu’nda yoğunlaştığı için burada bunu
görünce şaşırmıştım.
Yeşilköy’e bu son
yaptığım gezinin yeri hep ayrı olacak. Yediğim yemeklerin tadı hâlâ damağımda…
Solina Teyze’nin piramit pastası, (Tanışmaktan onur duyduğum müthiş edebiyat hocası) babaları Mişel Hoca’nın taraması, Mişelin’in
havuçlu-cevizlisi, ablası Jozefin’in salataları, kuzeni Rebeka’nın tavuklu
böreği, Jenya’nın getirdiği kek, Lena’nın aldığı profiterol… O salatalar, o
kanapeler, o tatlılar… Bu yazı aracılığıyla hepsine bir kez daha teşekkür
ediyorum.
|
Lüks otellerin açıkbüfelerine taş çıkaran soframız |
İlkini Kınalıada’da Tara’larda
gerçekleştirdiğimiz bu toplanmaları, gelenekselleştirmeye karar verdik o gün! Gelecek
buluşma için Solina Teyze’den Ermeni mutfağının en bilindik mezelerinden biri
olan topik için söz aldık. Önümüzdeki yazı şimdiden iple çekiyorum!
Yeşilköy'ü genellikle sahil kesiminden ibaret sansak da, Yeşilköy Bakırköy ilçesinin yüzölçümü olarak en geniş mahallelerinden biri. Havalimanının yanısıra, Türk Hava Yolları'nın yönetim binaları, Dünya Ticaret Merkezi, İstanbul Fuar Merkezi ve Hava Harp Okulu yerleşkeleri de Yeşilköy mahallesinin sınırları içinde. Yeşilköy'ü bu yönleriyle de ziyaret edebilirsiniz.
|
Ayastefanos Anlaşması'nın imzalandığı konak |
|
Havacılık Müzesi |
Ayastefanos anlasmasinin imzalanmis oldugu konak fotografta gorulen konak degildir. Deniz kiyisinda Cirozda bulunan Neslihan Sah yalisinda imzalanmistir, bu yali depremler nedeni ile yikilmis olup bugun mevcut degildir.
YanıtlaSilResimdeki konak sut kardesler, tosun pasa ve sabanoglu saban filmlerinin cekildigi konak.
SilBu resimlerdeki köşkün tarihini bilen varmıdır
YanıtlaSil