Drop Down MenusCSS Drop Down MenuPure CSS Dropdown Menu

28 Aralık 2015 Pazartesi

San Gimignano

Torre Grossa'dan Kuyu Meydanı ve kasabanın görünümü
 San Gimignano, İtalya'nın Toskana bölgesinde eşsiz siluetiyle ünlü, çok iyi korunmuş bir Ortaçağ kasabası. Adının Türkçe söylenişi San Ciminyano. Toskana gezimin 3. durak noktası olan bu sessiz sakin kasabayı ziyaret edip etmemek konusunda son âna dek kararsızdım. Sonuç olarak ziyaret ettim ve şimdi görüyorum ki çok da isabetli bir kararmış!

Ziyaretimi gerçekleştirdiğim sırada aylardan kasımdı; günler kısa, havalar ise pek iç açıcı değildi. En sonunda şöyle yapmaya karar verdim. Floransa'dan otobüsle Siena'ya geçecek, Siena'yı olabildiğince hızlı gezip hava kararmadan bitirebilirsem dönüşte San Gimignano'ya uğrayacaktım. 1-2 saat bu ufak kasabaya yeter de artar diye düşünmüştüm.

Ulaşım


San Gimignano'nun kuleleri
Öncelikle San Gimignano'ya nasıl gidilir, ondan söz edelim. San Gimignano, Toskana'nın iki önemli şehri Floransa ve Siena'nın arasında, iki kenti birbirine bağlayan yollar üzerinde bulunuyor. Siena'ya biraz daha yakın ve zaten Siena iline bağlı. Kasabada tren istasyonu yok. En yakın istasyon Poggibonsi denen kasabada. Buranın adını ben bir türlü beceremesem de akılda tutmakta yarar var zira giderseniz işinize yarayacak.

Ben konakladığım Floransa'dan sabah saatlerinde yola çıktım. Santa Maria Novela istasyonu yakınlarındaki küçük otogardan Siena'ya doğrudan giden otobüslere bindim. Siena'yı hızlı bir tempoyla gezdikten sonra 13.10'da belediye otobüslerine binerek San Gimignano'ya hareket ettim. 1,5 saat süren sıkıcı bir yolculuğun ardından, saat 14.40'ta küçük fakat bir o kadar da ünlü bir kasaba olan San Gimignano'nun şehir kapısının önünde otobüsten indim.


Gezi rotası


San Gimignano'nun tarihi sokakları
San Gimignano geçmişte kuzey Avrupa'dan gelerek Vatikan'a hacı olmaya giden kafilelerin dinlenme yerlerinden biriymiş. Bu nedenle oldukça gelişmiş ve nüfusu şimdikinin iki katına yani 15.000'lere ulaşmış. 13. yüzyıldan itibaren kentin ileri gelen aileleri günümüze yalnızca 13 adet örneği kalan kuleli saraylar yaptırmakta birbiriyle yarışır olmuşlar. Fakat daha sonra Avrupa'daki veba salgını ve hac rotasının değişmesi nedeniyle kent gerilemeye başlamış ve eski ışıltısını yitirmiş. İkinci Dünya Savaşı'ndan hasar görmeden kurtulan şehir daha sonraları bir turizm noktası olarak öne çıkmış.


Katedral ve iç görünümü
Kent kapısından girdiğinizde önünüze çıkan dar caddede küçük dükkânlar ve kafeler sıralanıyor. Kentin görülmeye değer ilk adresi bu cadde üzerinde, girişten birkaç adım sonra sağınızda kalan binada yer alan İşkence Müzesi (Musei della Tortura). Burada Orta Çağda kullanılan işkence yöntem ve âletleri sergileniyormuş. Ben ne yazık ki kış döneminde kapalı olduğu için ziyaret edemedim. Ama çok ilgi çekici olduğunu itiraf etmeliyim.

Anacadde sayılan bu yolu dümdüz takip ettiğinizde Kuyu Meydanı'na (Piazza della Cisterna) varıyorsunuz. Burada, günümüzde dilek havuzuna dönüşmüş bir kuyu bulunuyor. Doldurulmuş ve üzeri telle kapatılmış kuyunun içinde her ülkeden para bulabilirsiniz. Türk lirası elbette vardı fakat ben 1 lira daha eklemekten geri kalmadım. Güzel dilekler dilemeyi de unutmadım tabii! Oldukça canlı bir meydan olan bu noktada bol bol fotoğraf çektikten sonra kemerli bir yapının altından geçerek bir başka meydana geçiveriyorsunuz. Burası da Katedral Meydanı yani Piazza del Duomo.

Dilek dilemekten de geri kalmadım
Katedral dedik mi gözünüzde öyle görkemli, kocaman bir yapı belirmesin. Oldukça yalın bir dış cephesi olan ufak bir kilise burası. Ama şu yazımda da belirttiğim üzere, bir yapının kilise veya katedral olması boyutuyla değil, Vatikan'ın atamasıyla ilgili. Collegiata denen katedralin dışı ne denli süssüzse içi bir o kadar tantanalı. Eski varlıklı günlerin izini taşıyan iç süslemeler ve duvardaki freskler oldukça etkileyici. İçeride verilen broşürlerden ya da sesli rehberlerden yararlanarak duvarları süsleyen fresklerin içeriğine ilişkin ayrıntılı bilgi edinebilirsiniz. Bileti aldıktan sonra bu sesli rehberler bir kimlik belgesi karşılığında ücretsiz temin ediliyor.

Collegiata'nın hemen yanıbaşında ise Palazzo Vecchio del Podestà yani Eski Saray ve San Gimignano 1300 adlı müze bulunuyor. Ücretsiz gezilebilen bu müze tarihî bir binanın içinde yer almasının yanısıra kentin geçmişiyle ilgili ipuçlarını meraklılarına sunuyor. Gelmişken burada, Palazzo'nun yani sarayın bir parçası olan ve kentin en eski kulesi olan Torre Grossa'ya bilet karşılığında çıkabilirsiniz. 5 avro karlışığında aldığınız kuleye çıkış biletiyle şehrin resim müzesini de de gezebilirsiniz.

Bacaklara biraz acı çektiren kısa bir tırmanışın ardından kendinizi kulenin tepesinde bulduğunuzda, buranın San Gimignano'nun en güzel yeri olduğuna emin olacaksınız. Şehrin panoramik görüntüleriyle fotoğraf makinenizin belleğini doldururken vaktin nasıl geçtiğini anlamayacaksınız bile. Ben öyle çok oyalanmıştım ki, saati gördüğümde diğer yerlere vakit kalmayacak diye korkarak çıktığım merdivenlerden ışık hızıyla indim!

Sanat galerisini vakit darlığınız varsa atlayabilirsiniz.
Dar sokaklardan geçerek rotamı San Mateo Caddesi üzerinden Sant'Agostino Kilisesi'ne çevirdim. Turist rehberlerinde adı geçen bir İsa freskini burada canlı gördükten sonra aynı hızla Diacetto Caddesi üzerinden geri geldim ve Rocca denen kale benzeri yapıya tırmandım. Birkaç fotoğraf çekindikten sonra rehberimde önerilen güzergâhı izleyerek resim müzesine vardım ve kuleye tırmanış bileti alarak giriş hak ettiğim bu sanat galerisini de hızlıca gezdim. Hem müze hem resim galerisi olan bu mekân eğer vakit sıkıntısı içindeyseniz rahatlıkla programdan çıkartılabilir. Zira San Gimignano'nun asıl güzelliği tarih kokan sokaklarında. Orta Çağ dekoruyla hâlen yüzyıllar öncesinde yaşayan bu sokakları adımlarken bir de Kuş Müzesi (Museo Ornitologico) ile karşılaştım; ancak gezimin ölü sezona denk düşmesi nedeniyle bu müzenin de kapısına kilit vurulmuştu. İçeride kentin ileri gelen ailelerinin geçmişte çıktığı avlarda yakalayıp doldurdukları çeşit çeşit kuşlar sergileniyormuş.

Yeme - içme


San Gimignano oldukça küçük bir kasaba olmasına rağmen turistik bir yer olması hasebiyle restoran ve kafeler bakımından oldukça zengin. Anacadde üzerine sıralanmış pek çok dondurmacı da bulunuyor. Ben öğle yemeğimi bir önceki durağım olan Siena'da yediğim için öğle yemeği, aylardan da kasım olduğu için dondurma yemedim. Ama eğer yaz aylarında, mahşerî turist kalabalığının olduğu dönemde giderseniz siz yer bulamadığınız için bir şey yiyememe tehlikesiyle karşılaşabilirsiniz haberiniz olsun!


Şehrin her sokağında fotoğraflanacak bir ayrıntı bulabilirsiniz.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder